Fotoğraf: Emrah Matur
Dünyaya bir çocuğun gözleriyle bakmak, içimizdeki en saf duyguları canlandırmak demektir.
İnsan, büyüdükçe hayatın getirdiği sorumluluklar ve beklentiler arasında kaybolabiliyor. Ancak gerçek hazine, içimizdeki saf ve duru hisleri korumayı başardığımız zamanlardır.
Maddi varlıkların ve markaların ardına düşüp ömür çürütmek yerine, gerçek mutluluğun basit ve samimi şeylerde gizli olduğunu unutmamak gerek.
Asıl olan sahip olduklarımız değil, içimizde hissettiğimiz sevgi, duyduğumuz saygı ve içten gelen tebessümdür.
Çevremize önyargısız bir bakış açısıyla yaklaşmak, insanların içindeki güzellikleri görebilmek demektir. Bir çocuk gibi koşmak, gülmek, oyun oynamak, içimizden geldiği gibi yaşamak, insanı kalıp yargılardan bağımsızca sevebilmek, hayvanlara şefkatle bakabilmek anın tadını çıkarmanın en saf yoludur.
Çocuk gibi kalabilmeyi başarmak, kaygılardan uzak, tarafsız ve samimi bir şekilde yaklaşmaktır hayata.
Biz yetişkinler de çocuklara önyargıyı, korkuyu, öfkeyi, ayrımcılığı, haksız olunsa bile taraf tutmayı, kötülük adına her ne varsa öğretip, sonra da onlardan iyi, anlayışlı, adil ve sevgi dolu bireyler olmalarını bekleriz. Ne kadar ironik bir durum değil mi? Demezler mi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
İşte bu durumu özetleyen aşağıda örneğini verdiğim ve çok hoşuma giden bir söz üzerine sanırım söylenecek çok şey de kalmıyor.
Biri, İbn Haldun’a sorar:
Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?
İbn Haldun şöyle cevap verir:
Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın.
Zira zaten size benzeyeceklerdir.
Kendinizi terbiye edin yeter.
Okuduğunuz için teşekkür eder sevgi dolu vakitler dilerim.
Emrah Matur